Meşhur kralın ismi Büklükale’de: ‘Sorulara yanıt aranıyor’
İZMİR – Kırıkkale’nin Karakeçili ilçesinde yer alan Büklükale, 1991 ve 2006 yıllarında Dr. Sachihiro Omura’nın Orta Anadolu Yüzey Araştırmaları sırasında tespit edildi. 2008 yılında Japon Anadolu Arkeoloji Enstitüsü’nün (JIAA) girişimiyle ön çalışması yapılan Büklükale’de, 2009 yılında Dr. Kimiyoshi Matsumura başkanlığında başlayan kazı çalışmaları aralıksız olarak sürdürülüyor.
‘Aşağı şehir’ ve ‘Kale’ olmak üzere iki arkeolojik alandan oluşan Büklükale kazılarının Orta Anadolu arkeolojisi açısından önemi nedir? Büklükale’de sosyal ve dinsel yaşama ilişkin ne tür sonuçlara ulaşıldı? Geçtiğimiz yıl bulunan Hurri dini arınma metnini içeren çivi yazılı kil tablet bize neler söylüyor? Büklükale Kazı Başkanı Dr. Kimiyoshi Matsumura sorularımızı cevapladı.
‘TÜRKÇEYİ HEMEN HEMEN HİÇ KONUŞAMIYORDUM’
Kaman-Kalehöyük Kazı Başkanı Dr. Sachihiro Omura’nın ardından sizin de içinde bulunduğunuz ikinci kuşak Japon arkeologlar uzun bir süredir arkeoloji alanında çalışıyor. Türkiye ile sizin gibi Japon bilim insanları arasındaki bu süreç nasıl başladı?
2009’dan beri Dr. Masako Omura başkanlığında Kırşehir Yassıhöyük’te, Kırıkkale’de ise benim başkanlığımda Büklükale kazıları devam ediyor. Bu süreç aslında Omura Bey’in 1970 yılında burs kazanarak Ankara Üniversitesi, DTCF’de okuması ile başladı. Daha sonra bizler de Omura Bey ile aynı şekilde Türkiye Cumhuriyeti’nden burs alıp üniversitelerde, özellikle Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi, Önasya Arkeolojisi bölümünde okuduk. Öncelikle Türkçeyi öğrenip Türk kazılarına katılarak Anadolu arkeolojisini öğrendik.
Türkiye’de ilk katıldığım kazı 1983’te Prof. Dr. Hayat Erkanal başkanlığında yapılan, Mardin, Nusaybin’de bulunan Girnavaz kazısıydı. Bu kazının amacı Hurrilerin kurduğu Mitanni devletinin başkenti Waşganni’nin bulunmasıydı. Tabii o zaman ben Hurri’nin ne olduğunu hiç bilmiyordum. Şimdi Büklükale’de sıkça karşılaştığımız Hurri kültürü ile ilk olarak o zaman karşılaştım. O yıllarda Türkçeyi hemen hemen hiç konuşamıyordum. Yakın köyden gelip kazıda çalışanlar Kürtçe konuşuyordu ama ben Türkçe ile Kürtçe arasındaki farkı bile anlayamıyordum.
İkinci sene Atatürk Barajı için Prof. Dr. Nimet Özgüç başkanlığında yapılan Samsat kurtarma kazısına katıldım. Daha sonra Prof. Dr. Tahsin Özgüç, beni Kültepe kazısına çağırdı. Bu kazılarda yer almak daha sonra Kaman ve Büklükale kazılarında çalışmama imkan sağladı.
‘EN UYGUN YER OLARAK BÜKLÜKALE’Yİ SEÇTİK’
Büklükale’de yapılan araştırmalarla bölgenin Hitit döneminde önemli bir merkez olduğu da fark edildi. Bu açıdan baktığımızda Büklükale kazılarının Orta Anadolu Arkeolojisi açısından önemi konusunda neler söylersiniz?
Kaman-Kalehöyük kazılarının amacı Orta Anadolu’nun kronolojisini yeniden kurmaktı. Bu nedenle 1986’dan beri JIAA, Dr. Sachihiro Omura’nın yönetiminde Kırşehir’de bulunan Kaman- Kalehöyük yerleşimini kazıyor. Kaman, MÖ 3’üncü binyıldan, Osmanlı dönemine kadar Orta Anadolu’nun yerleşim tarihinin genel olarak daha iyi anlaşılmasını sağladı. Ancak MÖ 2’nci binyılın sonlarındaki yeniden kurulum dönemine yani Hitit İmparatorluğu dönemine katkısı çok sınırlıydı. Bu amaçla JIAA, 1986’dan bu yana Orta Anadolu bölgesinde yürütülen yüzey araştırmalarında 1300’den fazla yerleşim yeri tespit etti. Tespit edilen MÖ 2’nci binyılın yerleşimleri içinde en uygun yer olarak da Büklükale’yi seçip araştırmaya başladık.
Kazılar ilerledikçe Büklükale’de Hitit dönemine ait kültür tabakaları ve mimari yapıların, kale inşası sırasında Demir Çağı insanları tarafından büyük ölçüde tahrip edildiğini tespit ettik. Bu yüzden kronoloji oluşturmakta zorluk yaşıyoruz. Dolayısıyla geldiğimiz noktada Orta Anadolu kronolojisinin 2’nci bin kronolojisini henüz tamamlayamadık. Bunun için daha da çalışmak gerekiyor…
‘BÜKLÜKALE, HİTİT DEVLETİNİN OLUŞUMUNDA BÜYÜK ROL OYNADI’
Farklı kültürlerin kaynaştığı ve yeni sentezler oluşturduğu bir coğrafyadan söz ediyorsunuz. Büklükale bu anlamda bize ne tür bilgiler sunuyor?
2’nci binde Karum döneminden Hitit dönemine giden süreçte Büklükale’de çeşitli kültürlerin izleri ortaya çıktı. Hititler gelmeden önce Orta Anadolu’da yaşayan Hattilerin kültür izleri, ilk olarak Batı Anadolu’ya göç ettiği düşünülen Hint-Avrupa kavimlerinden Luvilerin, hatta Kuzey Suriye, Mezopotamya’da yaşayan Hurrilere ait kültür izleri tespit edildi. Bundan dolayı Hitit Krallığı’nın oluşmasında bu kültürlerin kaynaşmasının önemli bir unsur olduğunu düşünüyorum.
Hattilere ait olduğu düşünülen izlerle ilgili ise Hitit metinlerde sözü edilen saray ya da tapınak inşası sırasında yapılan törenlere ait arkeolojik kanıtları ilk defa Büklükale’de bulduk. Yine Hint-Avrupa kavimlerinden biri olan Luvilerin dili olan Luvicenin hiyeroglif için başlangıç olabileceği düşünülen damga mühür baskısı da bu binada ortaya çıktı. Luvice hiyeroglifin Karum döneminden Hitit dönemine geçişte gelişmiş olduğu tahmin ediliyor. Dolayısıyla Luvilerin de Büklükale’de yaşamış olma ihtimali var. Yine aynı binadan dünyanın en eski cam şişelerinden birisi bulundu. Binanın tarihine göre MÖ 17’nci yüzyılın sonuna ait olan bu camın Mitanni devletini kuran, Kuzey Suriye’de yaşayan Hurriler ile ilişkili olduğu kanaatindeyiz. Çünkü cam üretim tekniği onlar tarafından geliştirilmişti.
Böylece Hitit döneminden önce Büklükale’de en azından üç değişik kavimin izleri bir arada görünüyor. İşte böyle bir ortamda Hitit devleti ortaya çıktı ve bu ortamın Hitit devletinin oluşumunda büyük rol oynadığını düşünüyorum.
‘BU TÖRENLE YERALTI TANRISINI ÇAĞIRMIŞ OLMALILAR’
Yaptığınız kazı çalışmalarında dinsel törenlere ait arkeolojik kanıtları ilk defa Büklükale’de bulduğunuzdan söz ettiniz. Peki, Büklükale’de sosyal ve dinsel yaşama ilişkin ne tür sonuçlara ulaştınız?
Biz Büklükale’de MÖ 2’nci binin, yani Karum döneminin başlangıcından Hitit döneminin erken safhasına kadar iskan edilen büyük mimariyi tespit ettik. Bu mimarinin saray olabileceğini düşünüyoruz. Saray tarzı bu büyük bir mimaride 2 tane bodrum odası bulduk ve her odada yaklaşık 3000 tane kase ve çaydanlıkla karşılaştık. Bu buluntular burada yapılan törene 3000 civarında kişinin katıldığını gösteriyor. Bu odanın dibinde devam eden İki oda dışardaki yer altı kanalı ile bağlantılı idi ve bu kanal nehire doğru devam ediyor ama henüz takip edilemedi. Yaptığımız çalışmalarda su akışına dair bir tortu tabakası bulamadığımızdan, bu amaçla kullanılmış gibi görünmüyor. Bu nedenle kanalın belki de yeraltı dünyasına girişi temsil eden sembolik bir amaçla inşa edilmiş olabileceği düşünüyoruz. Bu törenle yer altı tanrısını çağırarak büyük bir şölen düzenlemiş olmalılar.
Bu odanın içindeki dolgu toprağı arkeobotanikçiler tarafından da incelendi. İnceleme sonucunda MÖ 2’nci binin ilk yarısında ilk defa tespit edilen çeşitli bitki ve yiyecekler bulundu. Bu tür yiyeceklerin burada bulunması bize bu dönemde ticaret ilişkilerinin vardığı gösteriyor. Bununla beraber, aynı alanda maşrapalar, gaga ağızlı çömlek, kristal kase, gözlerinde Afganistan’dan ithal edilmiş olduğu tahmin edilen lapis lazuli taşı kullanılmış mermerden panter başı ve devekuşu yumurtası parçaları da bulduk.
Bu buluntuları Hitit metinlerinde sözü edilen saray ya da tapınak inşa ederken yapılan törenler ile kıyaslamak mümkün. Ancak bu metinde kullanılan dinsel kelimelerin Hatti sözlüğünde kullanıldığı da tespit edildi. Bu nedenle bahsettiğimiz bu törenin Hatti kültüründen Hititlere devam eden bir gelenek olduğunu söyleyebiliriz. Dolayısıyla Anadolu’da ilk defa Büklükale’de bulunan bu törene ait izler büyük olasılıkla Hattilere aitti.
‘HURRİ DİNİ RİTÜELİ İLE İLİŞKİLİ OLAN BİR DUA METNİ’
Geçtiğimiz yıl yapılan kazılarda Hurri dini arınma metnini içeren bir kil tablet parçası bulunduğu basına da yansımıştı. Hurrice yazılan bu çivi yazılı kil tablet bize neler anlatıyor?
Büklükale’de bulunan Hurrice tabletlerin hemen hemen hepsi Hurri dini töreni ile ilişkili olan metinlerdir. Orta Hitit döneminde Hitit kralları Hurri prenseslerle evlendiler ve büyük ihtimal bu yüzden Hurri dini Hititlere girdi. Bu Hurri dini törenlerinin Hitit kral/kraliçeleri tarafından yapıldığını biliyoruz. Hurri tableti Anadolu’da şimdiye kadar sadece 3 yerleşmede bulundu. Bunlar Boğazköy/Hattuša, Ortaköy/Şapinuwa ve Kayarpınar/Samuha’dır. Bu yerleşmelerin özelliği Hitit kral ailesinin oturduğu şehirler olmasıdır. Bu bilgilere dayanarak düşündüğümüzde, Büklükale’nin Hitit kral ailesiyle yoğun ilişkili olan bir şehir olması gerekir. Hatta Hitit kral ailesinin bir süre Büklükale’de yaşamış olma ihtimali büyüktür. Yalnız şimdiye kadar Hitit metinlerinde bu tür bir şehrin Kırıkkale bölgesinde olduğundan söz edildiğine rastlamadık. O zaman Büklükale nasıl bir şehir idi? Bu soru hala çözülmüş durumunda değil.
Geçen sene ortaya çıkan bahsettiğiniz Hurrice tablet ise Büklükale’de çıkan tabletler arasında ilk defa bütün olarak bulundu. Londra Üniversitesinden Hititolog Dr. Mark Weeden’e göre, bu tablet Hurri dini ritüeli ile ilişkili olan bir dua metni. Tabletin üzerindeki metinde geçen isimden anladığımıza göre Hitit kralı II. Tudhaliya dönemine ait. Bu tablet 4 şehirde felaket olduğunu anlatıyor ve bu şehrin içinde Hattuša ve Katapa isimleri yazıyor. Bu durum II. Tudhaliya zamanında bölgenin dört tarafından düşmanların saldırdığı “concentric invasion” dönemindeki durumu yansıtıyor. Düşman tarafından 4 şehrin istila edildiğini ve istilaya karşı bir törende dua edildiğini anlıyoruz.
Tabletin son kısmında ise şahıs isimleri sıralanmış. Bunlardan bir tanesi 1887 yılında Mısır, Amarna’da bulunan Amarna tabletlerinin içinde sözü geçen Arzawa kralı Tarhuntarado’nun ismi. Amarna tabletinde Mısır kralı III. Amenhotep, Tarhuntarado’nın kızına evlenme teklifi gönderiyor. Hitit başkent Hattuša’nın istila edildiğini haber alan Mısır kralı, bundan sonra Anadolu’da Arzawalıların güçlü olacağını düşünerek evlenme teklifi yollamış olabilir. Bu şekilde bilinen meşhur bir kralın isminin Büklükale’de bulunması şaşırtıcıdır. Bu tür bir tabletin Büklükale’de bulunması ne anlam taşıyor? Bu şehrin özellikleri nasıl? İlginç sorular arka arkaya geliyor. Ama şimdilik kesin cevabı veremiyoruz. Bundan sonraki çalışmalarda bu soruların cevabını bulmaya çalışacağız.